Perşembe, Kasım 30, 2006

Celta Vigo - Deportivo La Coruna maçlarında tirübünlerdeki Türk- Portekiz çekişmesi

Fenerbahçe bu akşam UEFA Grubunda bu akşam Celta Vigo ile deplasmanda oynuyor . Bu olay akıllara futbolda ki enteresan çekişmelerden biri olan Deportivo - Celta Vigo çekişmesini getiriyor , zaman zaman gazetelerde ve internette bu koyla ilgili meraklısı yazılar okumuştur ama bizde bu enteresan çekişmeyi bazı katkılar ile blogumuza taşıyalım . Depostivo'luların maçlarda Türk bayrakları açması bizde popülerleştirmişti bu çekişme ...

Aşağıdaki yazı , Milliyet gazetesinden Mehmet Çifçi , Blog yazarlarından Byfuss'ın notları gazete haberi ve internet üzerinden derlenerek oluşturulmuştur ...

Celta Vigo'lular, Deportivo'lulara, Türklere verdikleri destek nedeniyle, Deportivo'lular da Celta'lılara Portekiz'lilere yakınlıklarından dolayı, "hain" yakıştırması yapıyorlar.

İspanya'nın kuzeyinde Portekiz sınırına yakın olan iki kent insanı, bu yakıştırmadan son derece memnun. Vigo kentinin takımı Celta'da çok sayıda Portekiz taraftar derneği var. Buna karşılık La Coruna'nın takımı Deportivo'da Türkleri, Türk bayrağını göndere çekecek kadar ateşli Türk dernekleri kurulmuş. Bu yüzden olsa gerek, Deportivo La Coruna'nın her oynadığı maçta sahaya asılmış çok sayıda Türk bayrağı görebilirsiniz. Ayrıca Deportivo'lu futbolseverlere, "Türkler" adı takılmış.


Önce Byfuss'un Korsan Ütopyaları adlı kitaptan okuduklarını bir öğrenelim : Tarihte Renegado'lardan bahsediyor. Renegado'lar din değiştirip korsan olan hristiyanlar.Batılı tarihçiler bu adamlar hakkında genelde "rezil yaşamı çok kötü sonlandı" diyorlar. Akdeniz'de ticaret zayıflayınca karayiplere ve Hint Okyanusunda Madagaskar'a kadar gidiyorlar.

Kaptan-ı Derya'ların pek çoğunun hatta hepsinin gayri müslim asıllı
olduğunu hepimiz biliyoruz.Renegado'lar içerisinde İzanda'lı, İrlanda'lı, İngiliz ve bol bol İspanyol ve Fransiz bulunuyor. Çoğunlukla esir düşüp sonra korsan oluyorlar. Hepsi Bektaşi misali tabiki şaraba ve içkiye düşkünler ... İhtiyar heyeti gibi bir yöntemle ve doğrudan demokrasi ile kararları el kaldırarak alıyorlar ,kaptanla oylama ile seçiliyor
Rabat Fas'ta Osmanli'dan daha uzakta olduğu için yönetimin merkezi ve
acayip bir örneği ( Buarada 15. yy ) Maalesef Korsanlarla ilgili pek az yazılı belge olduğu için bu kitapta çok etraflı değil. Mesela bir örnek olarak : Manhattan'da biriktirdiği parayla arazi alan "Türk" adinda bir Hollanadalı var adam kanun nizam mahkeme tanımıyor . İşte La Coruna Limanı da korsanlara yataklık eden limanlardan birisi .

Şimdide Mehmet Çifçi'den nasıl Türk olduklarına bakalım : Barboros Hayrettin Paşa, Akdeniz'e hükmettiği sıralarda İspanya sahillerine kadar ulaşmış. O sırada İspanya'da yiğitliği ile ünlü Galicia bölgesinin delikanlıları, Barboros'a büyük destek vermişler. Bu işbirliğini içlerine sindiremeyen komşu kent Vigo'nun halkı ise La Coruna'ya Türklerle ortaklığa girmelerinden dolayı, onlara "Türkler" adını takmışlar. Bu ad sporda, özellikle de futbolda günümüzde büyük bir rekabete dönüşmüş. Buna karşılık, La Coruna halkı da Celta Vigo taraftarlarına yakınlığı ve iyi ilişkileri nedeniyle Portekiz'li yakıştırması yapmışlar.

Turcos Grubu sözcüsü Alberto da diyor ki : "Dünyanın hiçbir yerinde kendi ulusunun bayrağının dışında, başka ülke bayrağına bu kadar çok sahip çıkan bir taraftar grubu bulamazsınız"

İşte bu akşam Deportivo'lu Lor Turcos'un da türübünlerde FB'liler ile yer alacaklarını söyleyebilriz . Zaten bunu onlarda söylemişler ...

İnternetten iki alıntı:
1. What are Depor's nickname(s)?
Los Turcos (Spanish)/Os Turcos (Galician), Blanquiazules (Spanish)/Branquiazuis (Galician), SuperDepor

2. Why are there Turkish flags in the Riazor stadium?
Other supporters, especially those from Vigo, call Deportivo supporters
"Turcos" to insult them. But the Riazor Blues section have taken this name
with pride and therefore show Turkish flags during matches.

FB'ye başarılar .

Derleyen : Şeref Solmazer

Geleneksel Şike Günleri

Telegol programı kendi sıradanlığı ve yüzsüzlüğünde bir program daha yaparken, benzerlerini son zamanlarda sıkça gördüğümüz üzere, bize yine sansasyonlarla vakit kaybetmek kaldı.

Bir kere olayın ortaya atılış şeklinde amacın ne olduğu o kadar ortadaydı ki, bir kez daha "bunu herkes biliyor ama kimse birşey yapmıyor" noktasına gelinmiş oldu/olacak.

Gerçekten bazı şeylerin üzerine gidecek bir irade olsaydı ortada herhalde biz olayı böyle ham şekli ile duymaz, en azından önemli aşama kaydedilmiş bir durumda karşımızda olurdur.

Biri ne idüğü belirsiz, esnaf ağzı ile konuşan, daha çelişkileri program sırasında ortaya çıkan güvenilmez bir iddia sahibi, diğeri telefonla ses kaydı konusunda artık bir uzman haline geldiği bilinen Serhat Ulueren, eski topçular ve tabi Adnan Aybaba..

Kanımca söylenenlerde doğruluk payı, herhangi önemli bir done, bir soruşturma yapmaya yetecek kadar ilişkiler silsilesi olabilir. Durum buyken, bütün bu iddiaların, sadece berbat adamların yönlendirdiği şekilde kamu vicdanlarına kondurulması ile yetinilmesi ne kadar mantıklı ve sağlıklıdır acaba?

Etrafımdaki birçok insan biraz şaka yollu da olsa "şikeyi yaptın parayı niye vermiyorsun" diye yaklaşmakta olaya. Yani biz artık şikeyi ve teşviki fena halde içselleştirmiş durumdayız. O program olmasaydı da herkes birşeyler biliyor olacaktı. Elim olan ülkeden bir otorite çıkmasını engelleyecek kadar bu işin içselleştirilmiş ve sistematik hale getirilmiş olmasıdır zaten. Futbol kendi çapında kirli bir dünyanın içine hapsedilmiş durumda bu ülkede ve herkes böyle kalmasını istiyor. Yoksa bu işler Telegol ve sansasyon seviyesinde kalmaz her seferinde.. İtalya gibi dirayetli savcılara kalırdı ortalık. Ancak futbolun ekonomisini bile tehdit edecek önlemleri kimsenin almaya gücü yetmeyecek herhalde..Çünkü bizler iş bitirici yöneticilerden, komplo teorilerinden, saha içinde ve dışında güce tapmaktan büyük keyif alıyoruz..

Yöneticiliğin gerekliliklerinden biri olmuş artık bu işler.. İş bitirmek, güçlü olmak, boyun eğmek ya da eğdirmek..

Şike günlerimiz bu yılda başladı.. Bol sansasyon az iş..Herkese iyi eğlenceler..

Serhat.

Pazartesi, Kasım 27, 2006

Bir haftada çok şeyler değişiyor

Futbol gündeminde 10 günde çok şey oldu .Başlıklarla durum şöyle
- Ulusallar dünya şampiyonu İtalyanlar karşısında etkiliydiler . ( Facetti anısına maç 1-1 bitti , goller de Volkan ve Materazzi'den kendi kalelerine geldi . Gerçi Volkan sadece golü kendi atmadı ama yaratılan gol tamamen onun eseriydi ). İmparatore İtalya'ya bayağı da "yağ" yaktı , bu da aklımda kalan başka bir gerçek .
- Genç oyunculardan "anti-fairplay" davranışlar : Arda(GS) Materrazzi ile karşılaşınca Zidane sendromuna yakalanmış olacak ki Materazzi'ye kafa atmayı yediremeyince intikamını (!) Bordo maçında aldı . ( Aslında buna Zinane mı yoksa GS'ın eleştirilecek agresifliği mi demeli ? Henüz bu yaştaki bir oyuncunun davranışı tartışılır .) Yine geçen yıl attığı golü hakeme iptal ettirerek önemli bir ödül alan GS'li Özgürcan'ın bu hafta gazateye yansıyan küçük bir haberde rakibine kafa attığı için 3 maç ceza aldığını yazaması gibi ... "Aman fair play , canım fair play ..."
- GS , BJK ve FB yerel ligde kayıpsız ilerliyorlar ama ... : GS , Antalya'yı 1-0 yenerken çok kötüydü ama rakibin kendi kalesine attığı golle kazandı . Sivas'ı da erken gollerle kolay geçti . BJK , FB ile deplasmada berabere kalarak kaostan çıktığını zannetti , ezeli (!) rakibi Bursa'yı da geçince bakalım herşey unutulacak mı ? FB'ye gelince , dillere destan (!) zor fikstürünü Zico'nun bence başarılı yönetimiyle şimdilik kolay geçer görünüyor , hergeçen gün oyun yapısı kadro ve oyuncuların performansı artmaya başladı . Özellikle Appiah ve Deniz'in performasları etkileyici . Lugano ve Edu yavaş yavaş uyum sorununu açıyor gibiler . Zico'nun hemşericilik yapmaması takıma olumlu yansıyor . Kadro genişliği doğuyor . Önündeki Celta Vigo ve GS maçları FB'nin bu yılki formunun ve geleceğini göstermesi açısından önemli maçlar . Bunları zihinsel bir yorgunluk yaşamadığı taktirde geçebileceğine inanıyorum . Alex , Kezman , Marco , Yozgatlı , Tümer , Devied gibi oyuncular fiziksel olarak da dinlendirilerek oynuyor gibiler , bakalım son 4 maç ( 2 lig ,2 UEFA) nasıl geçecek ? Umutluyuz ama ...
- Avrupa'da tek umut FB gibi görünüyor , ilginç bir durum . Yılların Avrupa fatihi (!) GS neredeyse puansız kapatacaktı Ş.L sezonunu ... Liverpool maçı yedek olabilecek kadroyla çıkar kanısındayım . FB- Manchester maçını andırabilir ... BJK'ninde Belçika ve Alman rakiplere göre şansı zor gibi duruyor . Umarım UEFA'da iki takımla gideriz ama işimiz zor ...
- Ş.L'de şike olur mu ? Barca'nın bu sene işi zor ama Ronaldinho bu hafta fena gol attı . Chelsea , Werder'e 1-0 yenilince , Geçen yılın şampiyonu Barca için Ş.L'ne "tamam-devam" maçının kaderi yalnızca kendi ellerine ve kesin galibiyete kaldı . Camp Nou'da ki Barca - Werder maçı pek zevkli geçeceğe benzer .
Bakalım neler olacak .
Tahminlerim : FB , Celta , GS maçlarından 1 galibiyet kesin alırken diğer maçını %50 berabere bitirir . Hangi maçın galibiyet olacağına varın siz karar verin . BJK , Brugge'yi yenemez , gruptan çıkamaz gibi . FB kendi evinde GS'a yenilmez , İlk yarıyı lider bitirir . GS yedek kadrolu Liverpool'u Olimpiyat Stadında yenebilir .
Şeref Solmazer
27 Kasım 2006

Çarşamba, Kasım 15, 2006

Türk Futbolunda "Yüzyılın Projesi" ve gölgesinde siyasi ve politik oyunlar ! Göze sokulan gerçekler

Geçtiğimiz hafta Türkiye spor gündemi yine olağandışı bir haraketlilikte geçti. Öncelikle kağıt üzerinde umutvar olarak adlandırılabilecek bir anlaşma ile TFF ve Milli Eğitim Bakanlığı bir protokol imzaladı . Ama imza töreni siyasetin çekişmesine kurban gitti. Yine TFF Başkanı Haluk Ulusoy hakkında açılan dava sonucu , gündem hakkında olağanüstü toplanan Kulüpler Birliğinden H.Ulusoy’a destek çıktı . UEFA ve FİFA ‘nın siyasetin futbola bulaşmaması konusunda ki hassasiyeti sanırım , futbola gözünü dişkmiş siyasi iktidarı bir nebze olsun frenliyor ...

Futbolda “Yüzyılın Projesi “ (mi ? )
Bundan aşağı yukarı 1 yıl önce yazdığım ve Birgün gazetesinde de yayınlana bir yazıda Türkiye’de futbolun kurtuluşu üzerine , sorumlu bir futbolsever olarak görüşlerimi paylaşmış, bunu aynı zamanda TFF yetkililerine de e-posta ile aktarmıştım ( yazının sonuna alıntılıyacağım ) . Bu hafta buna paralel sevindirici bir gelişme yaşandı . Ancak daha imza töreninde protokol ve imza krizi , hatta sonrasında ulusal takım teknik direktörü ve oyuncularının dahi fotoğraf çekimine katılmaması bu “ Yüzyılın Projesi” olarak isimlendirilen projenin baçaklarının kırık olduğu izlenimi veriyor . Gerçekten böyle önemli konuların siyasi ya da başka çekişmelere kurban gitmesi utanç verici !

Basındaki aktarımıyla kısaca proje : Futbol Federasyonu ile Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim kurumlarında futbolun yaygınlaştırılması ve futbol okulları kurulması çalışmaları için işbirliği protokolü düzenlenen törenle imzaladı ( 9 Kasım 2006 ) . Futbol Federasyonu ile Milli Eğitim Bakanlığı, futbolun eğitim kurumlarında yaygınlaştırılması ve futbol okulları kurulması çalışmaları için ''Yüzyılın Projesi'' adı altındaki işbirliği protokolü İstanbul'da imzalandı.

4 Aralık 2005 Tarihinde “ Birgün Gazetesinde “ yayınlanan yazımdan alıntı :
Türk Futboluna Yönelik (çözüm) Öneriler

- ( Yerel – Eğitim ) Orta öğretim kurumlarında beden eğitimi derslerinde futbol , basketbol ve voleybol gibi kitle sporu olan dalların seçmeli ders şeklinde uygulanması .Derslere beden eğitimi öğretmenleri dışında bölgesel takımlardan teknik direktörlerin eğitmen olarak katılması , takımlardan bazı sporcuların kulüpler, eğitim müdürlükleri , Beden Terbiyesi gibi resmi kurumlarla entegre edilmiş bir programla düzenli aralıklarla derslerde konuk olmaları , gençleri motive etmek ve eğitmek konusunda örnek olmaları ( NBA. oyuncularını böyle görebiliyoruz)
- (Genel – Eğitim – Uygulama ) Federasyon – Spor ,Eğitim bakanlıkları ve GSGM gibi kuruluşların ortaklaşa oluşturulacak bir çatı altında futbol yaz kampları düzenlemesi ve yaz okulları açılması. Buradaki programa kulüplerin davet edilmesi ve altyapılar için seçme seçilme şansı yaratılması. Secilecek oyuncular kaşılığı kulüplerden elde edilecek maddi kaynaklarla programların desteklenmesi . Bu kamplara birinci lig düzeyinde yada milli sporcu düzeyinde oyuncuların katılması ve çocuklara ders vermesi ( Örnek : NBA- FİBA , “Sınır tanımayan basketbol organizasyonu” vs. Basketbol federasyonu sponsorlar bularak bu konuda sanırım örnek olacak derecede somut çalımalar yaptı ve bence önemli işler başardılar . 12 Dev adam basketbol okulları vs. gibi...)
...
( Birgün 4 Aralık 2005 )


Siyasete ve Futbol Politikasına Türk usulu örnekler

TFF Başkanı Ulusoy hakkında açılan dava sonrası , AKP Hükümeti ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in konu hakkında tavrı merakla beklenirken , Süper (!) Lig Kulüpler Birliği bir araya gelerek konuyu değerlendirdi ve toplantı sonucunda 9 – 7 ( GS çekimser , FB katılmadı – davet edilmedi-) federasyona destek çıktı . Doğrusu siyasetin futbola müdahalesi gerek UEFA , gerek FIFA’nın çok önem verdiği bir konu, hatta kanıtlandığında uluslararası yaptırımlar gündeme geliyor . Bu anlamda Kulüpler Birliği’nin tavrı ve yaklaşımı önemli gibi görünsede , bunun yanı sıra çok eleştirilen , hukiki bir sürece girmiş ve hakkında dava açılmış bir kişinin de “ etik” değerlere göre halen görevde kalma çabası, isteği , hırsı ve kendine sessiz kalarak , uygunsuz yöntemlerle yandaş bulması da çok sağlıklı bir tavır ve yaklaşım olmasa gerek . Doğrusu olay ülkemizde geçince , işin içinde odaklar çok başlı olunca buradan sağlıklı ve Türk Futbolunun yararına olacak gibi görünmüyor . Bu krizin futbolumuza zarar vereceğinini düşünüyorum . Gerek siyasi iktidar gerekse de Ulusoy ve arkadaşları ellerinde büyük güç olan bu pastayı kimseye yar etmek istemeyecek kadar ağızları sulanmış hırslı ve açgözlü bir fotoğraf sergiliyorlar . FB ‘nin de bu süreçte kulüp olarak tavrı tartışmaya çok açık duruyor . Doğrusu bu olaylardaki tavrı bile Aziz Yıldırım yönetiminin bence bir basiretsizliği başarısızlığı ve megoloman yaklaşımının sonuçlarını göstermesi açısında da önemli . Çünkü belkide çok haklı olduğunuz bir durumda bile inandırıcılığınız ciddi bir erezyona uğramış oluyor.

Milli takımlara seçilen teknik direktörler ve yardımcılarında kıstaslar
Ümit Milli takımın başına Reha Kapsal’dan sonra Ünal Kahraman getirildi , ancak yardımcılığına getirilen isim oldukça tartışılır , Ümit Davala . Davala aktif futbolculuğunda “ rap” yıldızlığına , aktif sporculuk sonrası oradanda İzmir AKP teşkilatına katılım ve geçişler yaptı ... Genç takıma atanmasıda gençlere bir rol-model olarak güzel (!) bir mesaj olacak herhalde ? Davala’yı eleştiremiyorum , kişisel karalarına saygılıyım , ama yapılmaya çalışılan şeye bir sporsever olarak itirazım var. Aynı şekilde Fatih Terim'in de kendini birçok şeyin üzerinde , otorite olarak gören tavrına ve yaklaşımına olan itirazım gibi ...
Bu samimi olmayan sahtekar dünya futbol sevgisine ileride onarılamaz yaralar açmaya devam ediyor ama olay algılanamıyor bana göre , anlaşıldığında ise elimizde kalan şey maalesef bir spor türü olmayacak ...
Şeref Solmazer
15 Kasım 2006

13. Hafta sonrası aklımda kalanlar

Sahada ki futbola dair haftalık notlar

Futbol gündeminde bu hafta yine bu yılın karakteristiği devam etti sahaya yansıyan sonuçlar bunun kanıtı idi . Geçen haftanın aksine bu hafta tüm rakipler GS için çalıştı . İşte ligin önemli takımlarının aldığı sonuçlar.

Denizli: 0 – FB : 0
GS: 4 – Sakarya : 0
BJK : 0 – Sivas : 1
Trabzon : 0 – Antalya : 0
Vestel M: 1 – Ankara : 3,

Futbol sahasında dikkat çeken noktalar :
Zico
ne Alex dinliyor ne hemşeri , kötü oynayanı oyundan çıkarıyor . Bu çok önemli bir gelişme , umarım , istikrarlı ve üst düzey performansıda yakalar , çünkü Denizli’de hayatımın en kötü futbol oyunayan ve etkisiz FB’sini izledim . Kaleyi bulan 3 şut hatırlıyorum .
Gerets bu hafta Hasan Kabze’yi keşfetti. Hakan Şükür farklı skor ve güzel güne rağmen ,yedek kalma konusunu kafasına taktığını gösterdi .
Tigana bu hafta türübünlerin birbirini yemesi sayesinde ve yönetimin sıkıyönetim ilan etmesiyle ucuz kurtuldu gibi görünüyor . Bu arada Tigana’nın sözleşmesini hazırlayan , menejer ve avukatları kutlamak gerekir . Adamı göndermek neredeyse imkansız , istifa edeceğide yok ...

Bir Yorum : BJK’nin artık klasikleşen sendromu “ Yen Fenerbahçeyi , kaybet gelecek yılı “
BJK bu hafta hemde FB maçı öncesi yine büyük bir krizle çalkalanıyor . Hafta arası FB’nin yedekleri ile deplasmanda yendiği Sivas’tan kendi sahasında tarihi fark yemekten zor kurtuluyor . ( 0-1 ) . Maç sonrası meşhur ÇARŞI ve diğer türübünler arasında ayrılık ve sokkalara taşan şiddet , yine yönetim ve Tigana’ya istifa haykırışları BJK’de son 3 yıldır görülen benzer durumları yeniden gündeme getirdi . Özelliklede FB maçı öncesi olması yine olayı çok manidar bir duruma getirdi . Son yıllarda BJK taratftarının yarattığı FB antipatisi bu maçları kazanmaları ile BJK’nin tüm eksiklerini kapatmayı ve geleceği toz pembe görmesini sağlıyor . Buda her defasında gelecek yılı kaybetmelerini sağlıyor . Del Bosgue’den sonra gelen Rıza’da da , geçen yıl Tigana’nın kusurlarını kaptamada da bu hep böyle oldu . Doğrusu BJK’nin bu haftada FB yenemesi yine geleceğini karartabilir esprisini yapmak zorundayım . Gerçi buna pek şans tanımıyorum ama diğer seçeneğinde önleriniaçacağını söylemek çok zor . BJK en büyük hatası bence FB’yi kendine rol model seçmesi ve özellikel bazı kaynaklarca bunu aynızamanda planlı bir antipatiye dönüştürmesi . Sonuçta kötü bir taklitten öteye gidilemiyor tabi . Bu benim kişisel yorumun , yanılıyor olabilirim, ayrıca da umarım yanılıyorumdur ama , görünen köy de klavuz istemiyor maalesef.

Ankaragücü , Ankaraspor, Antep , Kayseri ve Antalya istikrarlarını koruyorlar ...

Şeref Solmazer
15 Kasım 2006

Amatör Futbol Üzerine Bir Fotoğraf

Geçtiğimiz hafta (7 Kasım) Cumhuriyet Spor Ekinden bir yazıda İzmir'de ki bir Amatör takımın teknik direktörünün takımını sahada sağlık görevlisi, yani uzman doktor ve ekip olmadığı için maçlardan çektiği vurgulanmıştı .
Bu hafta sonu Koca Mustafa Paşa'da (Belgratkapı'nın hemen girişinde ) ki Namık Sevük stadında yapılan amatör küme maçlarını bir grup arkadaşımla (Tayfalar) tesadüfen izleme şansını bulunca ve sevgili arkadaşım Dr . Murat Kapar'ın mesleği gereği tespit ettiği şekilde yukarıdaki gerçeği gözlemleme şansına sahip oldum . Büyük bir emekle ve neredeyse Türkiye şartlarına göre hayal edilemeyecek düzeyde bir görünüme sahip - Tirübünleri ve pırıl pırıl sunni çim sahasıyla- Namık Sevük satadında arda arda amatör küme takımlarının maçları yapılıyordu . Ancak saha kenarında resmi görevli bir sağlık görevlisi bulunmuyor ya da görünmüyordru . Sakatlanan oyuncu takımının insiyatifine ve kaderine terkedilmiş vaziyetteydi ...
Sonuçta oyun yani spor öncelikle " sağlık " odaklı bir olaydı ve daha önemlisi sağlıklı insalar tarafından yapılması gerektiği gibi , yapanlarında sağlığının en öncelikli dikkat çeken gerçek olduğu sanırım tartışmasız bir gerçek ve gereklilikti. Ama bizim ülkemizin çarpık gerçeklerinin en somut örneğini o sur dibindeki belkide tezatlıklara dolu fotağrafta görmek doğrusu acı bir şamar oldu... Bırakın sporcu sağlığına insan sağlığına nasıl baktığımızın gerçeğiydi.
Gelelim olayın "dilencilik" başka bir gözlemine . Maç sırasını bekleyen oyuncular sahaya imkansızlıklar nedeniyle kah yürüyerek kah koşarak geliyordu , ısındıkları alan havanın güzel olmasına rağmen çamur içindeydi . En anteresanı ise "beleş tepe" misali maçları surlar üzerinde izleme imkanıydı . Asıl beni "vuran" da burası oldu . Doğrusu bu ambiansı yukarıdaki vurgularla bir tezat oluşturacağını bilerekte olsa kişisel olarak espriyle ve keyifle yad edeceğim; Surların üzerinde öbeklenmiş abiler - bizim bir grubumuzda - maçları kurdukları çilingir sofralarına eşlik eden rakı, şarap ve bira eşliğinde izliyorlardı . Doğrusu bu Avrupa stadlarını anarken gıpta ile baktığımız bir keyfin "Türk Usulü " halledilmiş ve keyifli fotoğrafını sunuyordu bize dilenci bakışıyla , birde kenarlara birer bariyer yapsalar fena olmayacak , eh nede olsa maçın heyecanına kapılmak var işin sonunda mazallah !
Şeref
14 Kasım 2006
Not: Bu yazı bizi bu hafta evinde misafir eden eski amatör küme topçusu , sevgili kardeşim Haydar Kurt'a ve misafirperverliklerinden dolayı Kurt ailesine itaf olunur. Sağolun varolun .

Çarşamba, Kasım 08, 2006

Sivas galibiyeti ve FB

Bu akşam ki maçı özellikle izlemek için gittim mahallenin salaş meyhanesine . Öncelikle şunu söylemek lazım ki , biz dilenciyiz belki bir şekilde ama , manaları ve düşündükleri bambaşka olsada bu futbolun tüm dilencilere çok büyük katkısı var , böyle yerlerde bazen maç izlerken şahit olduğum anektodlar beni -fazlasıyla- hem güldürüyor hem düşündürüyor hem de hüzünlendiyor ... Herşey bazen birbirine giriyor, yazıyı yazarken bile akla başka şeyler düşüyor . Futbol bizi herneremizden çekiyorsa çeksin tutkulu yanıda bu olsa gerek . Bu satırlar aklıma bugünkü Cumhuriyet Spor ekinde yazılan bir yazıda alıntılanan şu ifadeleri getirdi. Mahmut Sert'in Oyun Taraftarın (mı)? isimli yazısından Hollandalı tarihçi düşünür Johan Hulzinga'nın Homo Ludens ( Oyun Oynayan İnsan - Ayrıntı yayınları -1995 isimli kitabında) oyun hakkında şunları söylüyor " ...Oyun ' asıl ' hayat değildir. Oyun , bu hayattan kaçarak , kenidene özgü eğilimleri olan geçici olan bir faliyet alanına girme bahanesi sunmaktadır... Oyun gündelik hayattan , bu hayatın işgal ettiği yer ve süreyle ayrılır .. Zamana ve mekanda 'sonuna kadar ' oynanmaktadır ..." Gerçektende bu oyun oynandığı heryerde hayatın her anında farklı birşekilde de olsa sonuna kadar oynamakadır . Maç seyrederken sahada ki oynu bırakıp etraftaki oyunu ve karakterleri izlemek bile bambaşka bir oyuna dönüşebiliyor... Bu oyundan yola çıkarak niye "Futbol Dilencisi" oldupumuz gerçeği benim için galiba birazda bunlarda saklı ...
Kar beyaz - top beyaz - forma beyaz- "Pele" beyaz - gelecekte mi beyaz ? - bizim ruhumuz kızıl ama dimağımız beyaz .... Bu gidişle bu parıltılı ışık gözlerimizi kör etmesinde ?
Maça gelirsek Zico gerçekten sözünü tuttu . Zor ve soğuk gecede kolay bir galibiyet elde etti " genç ve yedek takımı " ile ... Öncelikle Zico' yu kendi adıma tebrik ederim . Bakalım yarın basın nasıl yorumlar getirecek , önceki yıllarda gereğinden fazla övgüler düzen yada eleştirenler bu gençlik kadrolurını ve teknik direktörleri Türkiye'de .... Gerts'e düzülen övgüler ve Tigana'ya yapılan eleştiriler bakalım hangi ilk maglubiyet sonrası Zico'ya nasip olacak ?
Teknik taktik yorum ötesinde şunları söylemek lazım . Bu zayıf gibi görülen kadro Sivas'a 4 gol attı . Bu başarı . Sivas böyle oynarsa düşer . Zico takıma umut verir. İlk kez uzun yıllar sonra sanırımFB'DE 7 altyapı oyuncusu aynı maçta oynadı . ( Bence bu bir rekor , FB'de 7 altyapı oyuncusu bir resmi maçta forma giydi , öyle veya böyle ! Kerim, Can , Olcan, Semih, Alper , Kürşat,Umut ). Kaleci Serdar nekadar iyi bir kaleci olduğunu gösterdi , formu enteresandı...
Şunu hatırlamak lazım : İNANIN COCUKLAR , COCUKLAR İNANIN , GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ GÜNEŞLİ GÜNLER..."


Şeref Solmazer 7 kasim 2006

Özel bir not : Yayıncı kuruluşa , federasyona, hakeme , saha görevlilerine ve kulüplere ...
Maçı TV'den ızıdırapla seyrettik özellikle 2. yarı ,hani gözlerimi oğuşturdum derler ya öyle , zaten o sahada o formayla , o topla oynatanın , sahayı devre arası temizlemeyenin ,madem yayını şifreli kanala veriyorsunuz , izleyiciyi düşünmeyenin hakkında kim gelirse ol gelsin ... 2. yarı sadece oradan oraya koşan kırmızılı adamlar gördüm ben küçük bir nesnede arada sırada koşan bu adamlara fizik kuralları dışında çarpıp çarpıp duruyordu , meğersem buda sarı bir topmuş...Golleride hayaletler attı zannettim , sonradan baktık ki bunların içindede insanlar varmış !

Dünya kupası sırasında 35 dercenin üzerindeki hava sıcaklığında bile Almanlar ve Dünya kupası organizasyonu stadyumların üstünü kapattı . Neden ? Nedeni yalnızca TV seyircisinin maçı rahat seyretmesi için . Biz bu işleri hiç düşünemeyiz ama değil mi?

Uluslararası Futbolcular Birliği (FIFPro) diye bir örgüt

Bu birlik hakkında iki gazete haberinden alıntıyı " Futbol Dilencileri" litaratürüne almak için buraya paslıyoum.
Radikal'den...
"... Eto'o ve Thuram'ın da yer aldığı bir törenle FIFA ile Uluslararası Futbolcular Birliği (FIFPro) arasında bir anlaşma imzalandı. Bosman kuralının çıkışı esnasında bu birliği tanıyan FIFA bir adım daha attı ve futbolcuların oyunun yönetiminde de söz sahibi olmasını sağladı. Evet, şimdilik dopingin kontrolü, uluslararası maç takvimi, ırkçılıkla mücadele ve sözleşmelerden doğan sorunların hızla halledilmesi gibi eften püften işlerde ortaklık yapılacak ama bu kadarı bile büyük bir adım. Çünkü yakın bir tarihe kadar bu oyunun var edicisi futbolcular hiçbir kurum tarafından ciddiye alınmıyordu. Gerçi hâlâ alınıyor sayılmaz ama bu son gelişme gidişatı değiştirebilir. .."
Milliyet'ten ...
Uluslararası Profesyonel Futbolcular Federasyonu (FIFpro), yılın en iyilerini seçti seçti. 5 kıtadan 43 bin profesyonel futbolcunun üye olduğu federasyon tarafından 2. kez Ronaldinho'ya en iyi futbolcu ödülü verildi. Federasyon, FC Barcelona kulübünü de formasında UNICEF'in reklamını taşımasından ve barışa katkılarından dolayı ödüllendirirken, yılın ''gelecek vaad eden genç futbolcusu'' ödülü de yine Barcelona'da forma giyen Arjantinli Lionel Messi'ye verildi. Messi ile birlikte Manchester United'ta forma giyen Portekizli Cristiano Ronaldo'da aynı ödüle layık görüldü. Federasyon ayrıca, Barça'nın oyuncusu olan Kamerunlu Samuel Etoo'ya da Afrika kıtasında futbol için yaptıkları ve futbolda ırkçılığa karşı mücadelesiyle ''spor dünyasına katkılarından'' dolayı ödül verme kararı aldı. FIFpro'nun 2006 yılı için belirlediği ideal ilk 11'i ise şu şekilde oluştu: Gianluigi Buffon (Juventus), John Terry (Chelsea), Lilian Thuram (Juventus'tan Barcelona), Gianluca Zambrotta (Juventus'tan Barcelona), Fabio Cannavaro (Juventus'tan Real Madrid), Andrea Pirlo (Milan), Kaka (Milan), Zinedine Zidane (Real Madrid), Ronaldinho (Barcelona), Thierry Henry (Arsenal), Samuel Etoo (Barcelona).
Kısa yorum : Radikal'deki yorumda bizim bu örgütte üyemiz var mı diye sorularak Türk Futbolcularının birlik ve güç birliği sorgulanıyor kağıt üzerindeki birkaç derneğin işlevsizliği eleştiriliyor , çok hakılılar , dünyada bugün futbolun geldiği u noktaların nekadar içinde nekadar uzağında olduğumuz aynı zamanda diper tüm uluslararsı gelişmelerde olduğu gibi bizim gelişmemiz ve gücümüz açısındada önemli bir sorgu . Ancak bu algılamanın ezberci ve olmak için olmak dışında önce sindirilerek ve kabullenilerek algılanması lazım bu ülkede. Dünyada neler olup bittiğini algılamak adına bu çok önemli .Üzerinde düşünülenden fazla durulması gerweken bir durum olduğuna inanarak altını çizmek lazım bu birliğin .

Şeref

Salı, Kasım 07, 2006

Fenerbahçe ve taraftarları için eşsiz bir hafta sonuydu.

Fenerbahçe ve taraftarları için eşsiz bir hafta sonuydu.

Geçen haftaki “kazanılması gereken” maçın kazanılmasının ardından eşitlenen puan durumunun bu hafta açılması ile rahatladık. Tüm rakiplerimiz puan kaybetti ve bizim, (uzun zaman sonra ilk kez) kazanmamız gereken bir maçı kazanmamızla da, çok değerli bir 3 puanı hanemize yazdırdık. Henüz oldukça ciddi saha içi problemlerimiz olmasına rağmen, 15-20 dakikalık yüksek tempo ile tüm bir maçı kotarabiliyoruz. Bunu her iki yarıda 20’şer dakikaya çıkartırsak, Turkcell Süper Ligi’nde rakibimiz olmaz. UEFA’da ise bu tempoyu biraz arttırıp dikkat ve konsantrasyonla da takviyeyle birşeyler yapabiliriz, her ne kadar bu kulvarda işimizin çok ama çok zor olduğunu düşünsem de...

Önümüzde, yedek kadroyla oynanacağı için kaybedilmesi ya da daha yüksek bir ihtimalle berabere kalınması muhtemel bir kupa maçı var. Onun hemen ertesinde ise geçen senenin ve belki de tarihimizin en dramatik maçında rakibimiz olan Denizli ile yapacağımız maç var önümüzde. Denizli’nin gittikçe yükselen, dikkat çekici bir grafiği var ve muhtemelen bizi zorlayacaklar. Geçen senenin acı bir intikamını alacağımızı düşününlere bu maçın o maç olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Daha sonrasında ise, arka arkaya 3 önemli rakibimizle oynayacağız. Bu 3 maçtan en az 6 veya 7 puan alırsak (puan kaybedeceğimiz maç Trabzon olmalı, Beşiktaş’ı ise mutlaka yenmeliyiz, lamı cimi yok), bu gemi yürür ve öncelikle ilk yarıyı çok da iyi bir yerde, muhtemelen 7-8 puan farkla lider bitirebiliriz.

Takımla ilgili bir-iki tespitim var:
- Lugano-Edu ikilisinde uyum açısından ilerleme olsa da, her an panik yapabilecek gibi duruyorlar hala gözüme. Zorlu 3 maçlık Türkiye serisinde affedilmez hataların olma ihtimali biraz geriyor beni. Bu hatalar diğer maçlarda örtbas edilebilir ama bu maçlarda pek öyle bir şans gelmeyebilir. Lugano’nun hırsı ama gereksiz paniği, Edu’nun da sakinliği ama sınırlı tekniği var. Uyumları her maç artıyor ama daha önümüzde bu özelliklerini test edebileceğimiz zorlu 10 maç var 2006 sonuna kadar.
- Önder göz kamaştırıcı oynamaya devam ediyor. Sağ bek sorununu çözdük gibi. Geçen sene Luciano ile iken daha fazla hata yapan Önder gitti, kendine (yedek kalmaktan sonra) daha çok güvenen birinci sınıf bir oyuncu geldi. Allah nazardan saklasın ...
- Kalede Volkan güven vermez halini sürdürüyor gibi. Biraz daha kalede kalıp kendine ve tribünlere güven aşılamalı...Bursa maçındaki hatası hala aklımda ...
- Appiah’taki inanılmaz düşüş durakladı gibi. Eskisi gibi olmasa da geriye dönüş sinyalleri var. Sihirli değnek (!) değmiş gibi..
- G.Antep maçının 2.yarısının 27. saniyesinde gol olması ilginçti. Gol gecikse panik oluşabilirdi takımda. İlk yarıyı seyretmedim ama seyredenler pek iç açıcı oynamadığımızı, 2. yarıda sıkıntı çekebileceğimizi iletmişlerdi ki, 2. yarı düdüğüyle beraber oluşan akında gol geldi.
- Rakiplerimizin üçünün de kötü durumda olması ve bu maçı kurtuluş+ zirveye tutunma + prestij maçı görmeleri onlar için ekstra bir motivasyon kaynağı ama bir o kadar da baskı unsuru olacak. Kaybetme lüksü onların hiçbirinde yokken, bizim böyle bir lüksümüz var. Benim tahminim, 3 maçı da kazanacağımız veya 2 galibiyet+1 beraberlik veya 1 mağlubiyet olması... Beşiktaş maçını almamız halinde çok rahatlayacağımı(zı) ve sevineceğimi(zi) söyleyebilirim ama...

Önümüzde, gerçek gücümüzü sınayacağımız, zor bir dönem var. En az hasarla, diğer takımların maçlarını da takip ederek, 2006’yı iyi bir yerde bitirebileceğimizi umut ediyor ve diliyorum...
Bülent Süren

Pazartesi, Kasım 06, 2006

Aklın Gösterdiği

Galatasaray-Çaykur Rize maçı bir kez daha gösterdi ki, gözlere en iyi takım olarak görünen GS nin çözümü çok kolay olmayan sorunu bu yıl hedeflerden uzak kalmasına neden olacak gibi. Bir kez daha üstün oynadığı karşılaşmadan yara alarak ayrılan GS nin bu gidişatı kısmetsizlikle açıklanamayacak derece devamlılık kazandı. İştahlı ve lezzetli hücumların maliyeti kendilerinin de kontrolü dışına çıkan bir tempo oluyor ki alınan kontra yumruğun etkisi bu şartlar altında beklenenin ötesine geçiyor. GS nin en temel sorunu olan tempoyu kontrol etme mevcut kadro yapısı ile sağlanacak gibi de görünmüyor açıkçası. Maçın sonuna doğru 60 orta yaptığını gördüğümüz bir takımın 2-1 geride olduğuna inanmak çok zor gerçekten. Olumsuz hava ve saha koşullarına ve deplasmanda oynamasına rağmen rakibi oyunun büyük bölümünde sahasına kapatan GS nin sürekli yüksek tempoda oynama zorunluluğu rakibinden daha çok kendini yıpratıyor. GS nin bu şartlar altında daha çok puan kaybedeceğini öngörebiliriz. Tempo ayarı yapacak bir saha içi liderinin olmayışı bu sorunun çözümüne engel. Ayrıca GS gibi bir takımın duran toplarda bu kadar etkisiz kalması şaşırtıcı. Galiba topun arkasına Hasan Şaş değil de İliç de biraz geçmeli.

Fenerbahçe ve Zico için düzlüğe tam olarak çıkılmasa da tünelin ışıkları görüldü diyebiliriz. Mevcut kadro için en uygun sistem olan 4-5-1, ağır abiler kulübeye çekilmek kaydıyla uygulanıyor. Bu sistem bu tür deneysel çalışmaları, en azından Türkiye Ligi' nde kaldırır. Kadro derinliği yaratan sisteme Zico' nun bağlı kalacağını göstermesi olumlu bir gelişme. Ancak solda ne bindirme ne savunma yapan Boral' da istikrar sağlaması zor. Hadi diyelim Marco da ikame edilemeyecek kadar değerli bir oyuncu değil. Ancak kale seçimini Zico zorlu maçlar öncesi mutlaka gözden geçirmeli. Belki fazla ön yargılı ve sert bulacaksınız ama ben Rüştü, Volkan' dan daha iyi demiyorum. Volkan kesinlikle iyi kaleci değil diyorum. Yani bırakın Rüştü ile kıyaslamayı bir "kaleci" olarak sorgulanan Volkan' ın garip nedenlerle Rüştü ye rakip gösterilmesi futbola yapılan bir ihanet bence. Görkemli fiziği nedeni ile kalecilik ona yakıştırılıyor. Üstelik anlamadığım bir noktayı da bir örnek ile açıklayacağım. Ankaraspor maçında rakibin ilk golünü hatırlarsınız. Yan direğe vurup içeri giren top. Bu pozisyonda bile Rüştüye küfür eden taraftarın, Gaziantep ve Manisa maçlarındaki golleri yiyen Volkan' ı herhalde kurşuna dizmesi gerekir. Mesele gençlik ise, Rüştü' nün Volkan yaşlarındayken kaç maçı tek başına aldığını hatırlatmaya gerek yok herhalde.. O nedenle camia bu sorunu kendi içinde çözmeli ve kale işin ehline teslim edilmelidir.

Son olarak Kezman da iyileştiğine göre sistemden taviz verilmesi gibi bir çıkmaza girilmemelidir. Kezman varken bu takımda tek forvet Kezman oynar. Zico artık aklın gösterdiğinden onu bunu oynatmak için vazgeçmemelidir. Fenerbahçe sistemin üzerine uygun kadrosunu da oluşturursa bu ligi ilk yarı sonunda bitirebilir.

Serhat Aydoğmuş

Avrupa'da ve Türkiye'de deprem haftası

Almanyada Bayern 2-0 geriden gelerek Shalke karşısında 2-2 'lik sonucu zor da olsa yakaladı . (Lider Werder 20, Stutgart 18)
İngiltere'de Chelsea , Tothenam 'a 2-1 mağlup oldu ( Lider Manu 28, Chelse 25 pauan)
Fransa'da Lyon Rennes'e 1-0 ile kaybetti (Lyon 31 , Nancy 22 )
İspanya'da Real Madrid Celta Vigo'ya 2-1 kaybederken , Barcaleno'da ki kan kaybı devam ediyor , Deportivo deplasmanından da 1-1'lik skorla döndüler .(Lider Sevilla21 , Barça 20)
İtalya : Milan gerçi iddiası olmamasına rağmen Atlanta'ya 2-0 'la kaybetti , sansını her hafta kaybediyor . İnter Ascoli 'yi Palermo'da Sampdoria'yı aynı skorla 2-0 ile geçip 24 pauanla liderliği paylaşıyorlar .
Türkiye
Bursa : 4 - Vestel : 0
Antalya : 4 - BJK : 4
Rize : 2 - GS : 1
Sakarya : 1 Trabzonspor : 0
Sonuç olarak FB , Gaziantep 'i 4-1 yenince ummadığı derecede müthiş bir avantaj sağladı . Geçen hafta 3 puan geriden ikinci girdiği haftadan 1 hafta sonra ikinciyle arasındaki puan farkı 3'e çıktı ( FB 26 , Vestel 23 , BJK :21 )
Şeref

Beyaz Pele Zico'nun İlk TV programından cıkan sonuçlar

Zico dün aksam NTV'de Gültekin Onay ve Rıdvan Dilmen'in programına katıldı ve 2 saat süresince sorulan sorulara , yanıtlar verdi .
Ben dün aksamdan sonra Zico hakkında çok daha olumlu düşünmeye başladım . Sorulara son derece açık , net , detayli, samimi ve kesinlikle kompleksiz olmadan yanıtlar verdi . Birçok önemli konunun altını çizdi . Yorum , görüş ve dusuncelerinden cikardigim sonuçlar soyle ...
Acik sozlu ve insancil Zico
- Lig, Avrupa, lig kupasi ve milli maçların trafiğini eleştirdi , bunu yaparken FB odakli olmak disinda futbolcularin bir makinaya duzenine sokularak insancil yonlerinin yıpratıldığını , buna bir insan olarak karşı olduğunu , UEFA ve FIFA'nın bu konuyu gozden gecirmesi gerektigini dile getirdi . Doğrusu moda tabiri ve gerçekliğiyle endüstiyilleşen futbolun geldiği bir noktaya doğru bir göndermeydi . Ama duygusal ve naif bir düşünce olarak da değerlendirilebilir . Ben insani bir tepki olarak Zico'ya katılıyorum . Kendi takımınında bu periyotta bu durumda zorlanmasına engel olmak işcin mümkün olabildiğince royasyon uygulamaya çalışacağını söyledi . Mesela Sivas kupa maçı kadrosuna PAF takımından oyuncular goturecegini belirtti . Ayrıca bu açıklama son zamanlarda çeşitli anlamsız yorumlar getirilen takımdaki rotasyonlarıda açıklamış oldu .
- Yine aynı mantıkla ve oyuncuları tanımanın ve özelliklerini öğrenebilmek için bir zaman gerektiğinin altını çizdi , zaman içerisinde bazı oyuncuların özelliklerini öğrendiğini ya da geliştirdiğini söyledi . Mesela Önder , Mehmet, Deniz, Selçuk, Marco, Uğur gibi ... Yine Serkan gibi bazı oyuncularında "olmayacağı" anlamını çıkardım ben bundan ... Uğur'un sol bek oynatılması ısrarını , takımda Ümit'ten başka sol bek olmadığı için bir zaruruiyet ve gereklilik için yapması gerektiği için yaptığını açıkladı . Dolayısıyla bir önceki Ümit'in yedek bırakılması ve Boral'ın performanı için Zico'ya yaptığım eleştiriyi şimdilik askıya aldım . Bu arada oyuncularının performanslarını övmesi ayrı bir olumluluk olarak değerlendirilmeli .
- Çok büyük bir futbolcu olmasından dolayı konuşmalarından , teknik taktik açıdan olmasa bile futbolcuların kimyasını çok iyi ve net analiz edebildiği anlaşılıyor . Takımındaki oyuncuların teknik kapasiteli ve topla oynamayı seven oyuncular olduğu bu yüzden defans yapmak ve hız konusunda sorunlar yaşadıklarını kabul etmesi bunun göstergesi . Takımı bu kimyaya uygun oynatmak için sistem değişkliğine gittiğini ve Alex - Kezman - Deivid- Appiah gibi oyunculardan daha fazla verim elde etmeyi planladığı söylüyor .
- Ayrıca müthiş mütevazi ve açık sözlü bir adam : Henüz 5 yıllık bir teknik direktör olduğunu ve çömezliğini bence itiraf ediyor . Ama futbol adamlığı kimliğinin futbolculuktan beri üzerine oturduğunu biliyor ve yapılan bu anlamadaki eleştirileri haksız buluyor , ayrıca zamana ihtiyaç duyulduğunu çok sık ve ısrarla altını çiziyor .
-Yeni bir ülkeye geldiğinde ülkeye adaptasyondan tutunda , konaklama unusurlarının bile insanın işine motivasyonu konusunda sorun yarattığını açıkça ve cesaretle söylemesi bence taktire şayan - Çok bilmişler hemen bu insani durumu eleştirip , efendim işte şukadar para aldın yapınız ediniz deyivereceklerdir- buluyorum.Aynı sıkıntıların takıma geç katılan oyuncular içinde yaşandığını ve zaman içerisinde herşeyin rayına oturduğunu belirtiyor .
- Sezon başı sorunlu bir dönem geçiriklerini , Luciano, Anelka sorunlarının, Deniz'in özel problemimin de gerek takım kadrosunun şekillemesinde gerekse de diğer oyuncular üzerinde olumsuz etkiler yarattığını belirtiyor ki bence de çok normal ve olağan bir durum bu . Haksızlık etmemek gerekiyor kimseye , bu camia sabırsız FB bile olsa .
- Tarz olarak hatanın üzerinde durmayan ve ders alan bir hava yaratması güzel . Yine oyuncuların vazgeçilmez olmalarının üzerinde durmuyor , Marco ve Deivid gibi Brezilya'lıları bile yedeğe çekebilmesi bunun göstergesi olarak değerlendirilmeli
- Alex'e çok ayrı ve uzun bir yorum getirdi : Bence getirdiği yorum çok yerinde ve Alex tartışmasına nokta koyan bir açıklamydı . Alex onun içinde çok özel bir oyuncu , yapısı itibari ile ortasahda mücadelenin sıkıştığı bölgeden uzaka kalması gerekiyor tek forvetin arkasındaki adam olarak oynaması hem onun verimliliğini arttırıyor hemde gerek gol, gerek asisitte katkısı önemli ölçüde artıyor ki bu sezon şu ana kadar attığı 10 golün hiçbirinin henüz serbest vuruştan gelmemeside bunun göstergesi diyor ki çok haklı . Alex'in bu özelliğinden dolayı da takım sisteminin 4411 gibi olduğu ortaya çıkıyor ...
- Zico'nun bazı geniş perspektifli açıklamalarını Rıdvan bile anlayamadı bu da aklıma şu belki hoş olmayacak ama Rıdvan'ın affına sığınarak yazcağım espriyi getirdi : ""Biri 5 yıllık hocayım, çömezim diyecek kadar cesur, biri hocalık yapamayacak kadar ürkek , tembel ve kolay olan yorumculuğu tercih ediyor ..."
- Yine Avrupa UEFA şansı için son derece enteresan ve idialı bir açıklama yaptı : Celta ve Palermo'nun kazandığı haftadan sonra bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz sorusuna , bu bizim için avantaj demesi ilginçti.
Bence bazı tercüme ve algılama hataları da oldu !!!
- Önce geçen yılın tatakımını İZLEMEDİM diye cevrildi sözü , daha sonra başka bir soruda , Apiah'ın geçen yıl ileride oynadığını , şimdi daha çok defansa yardım ettiğini söylemesi bir tezat gibi göründü.
Katılmadığım ya da dikkatimi çeken düşünceler
- Tüm yabancı oyuncuları ve Uğur Boral'ın sol bek teki performansını başarılı bulması ve takımın genel temposunun ilerideki zorlu maçlar için yeterli olabileceği görüşüdür .
Sonuç olarak şunu söylemek lazım : Zico'nun dün akşam ki TV mülakatı gösterdi ki -burada soru soranların yaklaşımıda çok önemlidir , Rıdvan ve Gültekin'i de kutlamak gerekir - bence her Teknik direktör zaman zaman bu tür programlara katılıp , çok sıkıştırılmadan ve kasıtlı olarak zarar verilmeye çalışılmadan kendisini anlatma şansı bulmalı veya bu onlara yaratılmalıdır . Basının elleri kolları bağlı boksör gibi her pazar akşamı yüzlercesinin saldırdığı bu adamlar aynı zamanda taraftaların ve müşterilerin önüne yem olarak atılmaktadır . Bu fotbol bilgileri tartışılmaz adamların konuşması aynı zamanda hem objektif olma konusunda bir fayda sağlarken , boş yorumcuların durumunuda ortaya çıkarması açısından önem arzedeçektir. Dün akşa Zico'nun tüm açıklamalarını bir bütün olarak dinlediğim zaman , hem takımın bundan önceki oynadığı ve başarısız olduğu siztem hemde rotasyonları ve yeni sistemi hakkında belirgin bir fikre sahip olduğumu ve gelecek için dahada çok umutlandığımı ve tüm FB'lilerinde aynı umutları yaşadığını , taşıdığını düşünüyorum . Bu durum bugüne kadar ne futbolcusunu ne de T.D'sini TV'lere konuk etmeyen Azizi Yıldırım için bile bence artı bir puan olacaktır .
Zico'nun pozitif tavrı , özeleştiri yapabilen yönü , detaylı ve açıklayıcı bilgiler verme çabası ve kritik durumlara yaptığı ince ve detaylı yorumları beni ilerisi için umutlandırdı .
Bakalım bu ılık bahar meltemi önümüzdeki soğuk sert kış günlerinde de esmeye devam edecek mi ...
Şeref Solmazer

Cumartesi, Kasım 04, 2006

Ümit Özat gerçeği (FB:4 - G.Antep :1)

Bu blogun geçmiş sayfalarında " Türk Futbolunun Solcuları" adı altında bir inceleme ve yorumumu yazmıştım . Ümit Özat ile İbrahim Üzülmez'e değinirken Türkiye'de ki sol kanat ve özellikle sol bek mevkiindeki sıkıntıya göndermeler yapmak istemiştim . Gerçekten dün akşam Ümit Özat'ı izlerken nekadar gerçekçi bir yaklaşıma sahip olduğuma birkez daha inandım ve Ümit Özat'a tüm eleştirilere ragmen birkez daha saygı duydum . Hemde bunu takımını belki dış baskılar belki kendi görüşüne göre kadro revizyonuna giden Zico'ya ve de tirübünden her ne sebeple olursa olsun maçı izlemeye gelen Fatih Terim'in önünde ve yeri geldiğinde onu izleyen taraftarlar önünde gösterdiği için...
FB Kadrosu üzerine ve ümitsiz görüş ve yeniden doğan Ümit gerçeği
Zico 4 3 1 2 sistemi ve sabit kadrosuyla oynadığı maçlardan sonra her ne sebeple olduysa birden sihirli bir dokunuşla her maçta kadro değişiklikleriyle herkesi şaşırtıken başarılı da oldu . Ancak bu değişimde göze batan son iki maçtada ortaya çıkan başka bir gerçekte ortaya çıktı . Marco , Ümit ve Rüştü gibi neredeyse FB kadrosu sayılırken Alex ve Appiah dışında sayılabilecek üç oyuncuyu bir anda kadro dışında bıraktı . Yerlerine Volkan , Deniz ve solbekte de Uğur Boral oynamaya başladı , tek forvet oynanması nedeniyle Tümer kadroda yer buldu . Tüm bunlar belki kağıt üzerinde işe yarar gibi görünsede (N.C.United maçından sonra) son iki maçta akışkanlıkta aksaklıklar göze çarptı. Ben şahsen bu sistem değişikliğinin Fb'nin futboluna ve de kadro seçimine bir derinlik , başarı ve etkinlik kattığına inanıyorum ama kadro seçimi üzerine elştirilerimi saymak isterim . Kaleci mevkinde elimde Rüştü gibi bir kaleci varken bu kulüpten ayrılmadığı müddetçe kaleye ondan başkasını geçirmem , Volkan , Rüştü'nün anlaşılmaz sebeblerle FB camiasında yaşadığı antipatiden beslenerek haketmediği bir payeyle ve sanırım kişisel yapısından gelen bazı kusurlarlada henüz yeterli düzeye gelmeden İYİ bir kaleci payesiyle ödüllendirilmiştir. Bence başarılı değildir. Kişisel görüşüm Adaşı PAF kalecisi ve Ümit Milli Volkan Babacan'ın Rüştü'nün yedeği olarak Türk Futboluna çok daha faydalı olabileceğidir . Aynı şey şu anki gerek tecrübe , gerek futbolcu kimyası , yapısı , gerek mevki gerekse de performans ve oyun anlayışı olarak sol bek mevkinede Uğur Boral -Ümit Özat eşleşmesi içinde geçerlidir. Sanki İ.Cavcav'ın Uğur FB'de 4 maç oynayamaz sözüne inat o mevkide ısrarla oynatılmaya çalışılıyor inadı gibi geliyor bana ve ben bunu garipsiyorum . Uğur henüz - geçmişteki futboluylada - sol bek mevkiinin oyuncusu değildir . Onun oyunda kaldığı sürede FB'nin sol kanadı , önüne gelen Tümer ile de tamamen bitiyor ve neredeyse hiçbir işlevsel özellik taşımıyor . Bu dün akşam ki maçta tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. 38 dakikadan sonra oyuna giren Ümit , 46. dakika ile Zico'nun bence maçta yaptığı en başrılı değişiklikle (Tuncay'ı sola, Tümer'i sağa çekerek ki bu defada sağ kanat bitmiştir.) oyuna damgasını vurmuştur, tüm ataklar soldan ve etkili olarak gelmiştir. Ümit soldan Uğur'dan asla göremeyeceğiniz devamlılık inat ve başarıyla uygulanamayacak kadar ısrala bindirmeler yapmış bunun sonucunda üç asistle takımın 3 golüne katkı sağlamış Fb 'nin maçı koparmasını sağlamıştır. Sağ ayaklı bir profosyonel futbolcu bu ülkede o mevkinin en değişmez adamı olduğunu tüm çıplaklığıyla herkese göstermiştir. Maalesef şu anda o mevkide bu ülkede ki en iyi oyuncu Ümit Özat'tır demiştir. Bence bu mesajı Önce Aziz Yıldırım sonra Zico , sonra Fatih Terim , sonra medya , sonra da taraftar kabul etsin . Belki Zico bu kızak çekmeyle farkında olmadan Ümit'i ayrı bir motivasyona sokmuştur. Gollerden sonra golü atanların ona koşması ve sevinçleri bence takım içindeki havanından düşünceme paralel olduğu yönündedir . Boşuna kaptan olmadığını ve takımda forma aşkıylada oynayan yegane birkaç futbocunun başında geldiğine inanıyorum .

TEBRİKLER ÜMİT ÖZAT !

Şeref Solmazer

Not: Maç sonu açıklaması : Ümit Özat Gaziantepspor maçı sonrasında şu açıklamalarda bulundu: “Ben ve Rüştü ağabey bu takımın büyükleriyiz. Oynadığımızda da oynamadığımızda da üzerimize düşeni yapıyoruz. Kaybetmek her şeyde var ama benim için vazgeçmek asla. Çalışmak benim karakterimde var. Ben bugünlere çalışarak geldim. Oynamamak beni açıkçası üzüyor. Bu konuda bir şey konuşmam gerekirse bunu önce hocamla paylaşmalıyım. Hocamla konuşmadığım bir konuyu kamuoyuyla paylaşmam doğru olmaz” dedi.

Perşembe, Kasım 02, 2006

Barca, Lyon ve Manu

Bir önceki Arsenal’den sonraki en güzel hücum organizasyonuna sahip takım Barcelona, Etoo’nun olmayışı yüzünden sanki bitmiş gibi .Son 3 maçta Barcelona’yı alıcı gözle izleyip durdum. Ezeli rakipleri Real Madrid’e yenildiler, Chelsea ile bir kez berabere kalıp birkez yenildiler. 2. Ligden yeni çıkan bir İspanyol takımını ise zorla yendiler.

Barcelona’da ki geri gidiş sadece Ronaldinho’nu formsuzluğu ile ilgili değil Etoo yerine pas trafiğine katılabilecek ve zaman zaman diğer ortaklar Ronaldinho, Deco ,Messi yada Guily ile birlikte yer değiştirecek futbolcuyu bulamamasından kaynaklanıyor.
Gudjohnsen daha çok ceza sahası içinde gol vuruşuna pozisyon alıyor ancak Etoo kadar hareketli olmadığı için etkili görünmüyor.

Haksız yere takımdan uzaklaştırılan Saviola kendini baştan varetti ancak benzeri çok oyuncu olduğu için pek yerini bulamıyor. Barcelona’nın kaybı bir türlü oynatamadığı Ezquerro ve takım gönderdiği Maxi , şimdi ara transferde yeni bir golcü transfer etmek zorundalar.Hedef Mackaay hatta Kezman.

Şampiyonlar Ligi maçında golden sonra Maurinho’yu görmenizi isterdim geçen senenin acısını unutmamış bilenmiş. Geçen seneki maçta kırmız kart gören Del Horno’yu takımdan sepetlemeyi unutmadığı gibi.

Lyon öncelikle 22 Ekim’de Marsiya’yı yenerek hayallerimize son verdi, ardından kupada PSG ve ligde Nancy’yi yenerek Fransa ligini bitirdi fark 11 puan. Çok büyük bir sürpriz olmazsa ki bence bu sadece Türkiye’de olur Fransa’da 2006-2007 sezonu bitmiştir . Herşey 2. lik için
Lyon’da Carew yine piyasada bunun yanında Benzema adında yeni bir vatandaş kendini gösteriyor. Dün akşamda Dinamo Kiev’i yenerek Şampiyonlar ligi için bir sonraki turu düşünmeye başladı Herkes gibi bende artık Lyon’un Sampiyonlar ligi finali hakettiğini düşünüyorum, yoksa bu adamlardan kurtulamayacağız.

Manu bu sezon herkesin beklentisinin üzerinde oynuyor 22 Ekim’de Liverpool’u yenerek dosta düşmana güçlerini gösterdiler Scholes ve Saha güzel günler görüyorlar. Rafael Benitez’in bir an önce bir duvarın önüne götürülüp son isteğinin sorulması gerekir.

Rio Ferdinand’ın attığı gol bu sezonun en güzel gollerinden biri bence. Tuncay hergün 28 kez bu golü seyredip 56 kere uygulamalı Şampiyonlar liginde 3’te 3 yaptıktan sonra dün akşam Kopenhaag’a 1-0 yenildiler. Bahanem hazır, Saha, Giggs ve Neville yoktu.

Manu’yu 26 Kasım’da Old Traford’ Chelsea maçında göreceğiz. Bu sezonun gidişatı burdan çıkacak.

Byf...