Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Marco Aurelio üzerinden kimlik ve aidiyet sorgusu


Öncelikle şunu söylemek lazım, insan tabi ki gerek kulüp gerekse de ulusal takımının kendi öz kaynaklarından yetişmiş ,olaya ruhen ve bedenen hizmet edecek oyunculardan oluştuğunu görmeyi tercih eder .Futbolun evrimiyle ve değişimiyle beraber kulüp takımların da ilgiyi , başarıyı arttırmak için maddi gücle orantılı olarak farklı uygulamalar yapılabilir ve yapılıyordu da , ama ulusal takımda o ülkeyi temsil etmek belki daha anlamlı olmalıdır diye düşünülebilir , ama olayın çok farklı boyutları da olduğunu düşünmek mümkün .

Şöyle örneklendirelim ; Adam ikinci kuşak İstanbullu , soruyorsun " hemşerim memleket nire diye ? " cevap dedesinin doğduğu yer oluyor . İstanbul veya yaşadığı şehir aklına bile gelmiyor ! Sonra bu şehirde vb yerlerde ki bu sosyal olgunun yarattığı önemli tartışmalarda bu benimseme - benimsememe durumlarının önemi ortaya çıkıyor . Bana göre insan geçmişini ve köklerini unutmadan yaşadığı yerin önemi ve farkına varmalı , ait olduğu yere hem kendinden birşeyler katarken, yer veya yapınında ona kattığı doğruları ve kimliği kabullenmeli bunu bir parçası haline getirebilmelidir. Bu nüans ince bir çizgidir , değerlendirmeyi herkes kolaylıkla yapabilir . İnsan gerek şehir , gerek ülke gerekse de bir kurumda olsun oranın havasını soluyup artık ona sahiplenme noktasına gelmiş ise artık neden geldiğinden çok nerede olduğunun önemi vardır . Birde o an vardır , oraya daha fazla katkı sağlayabilme, imzasını atma isteği vs. Tabi tüm bunlarda öncelikle bahsedilen şey insan olduğu için kişisel değerler çok önemlidir.

Bugün futbol ve Marco Aurelio üzerinden tartışılan bu durumu da ben bu açıdan değerlendiriyorum . Marco yaptığı açıklamalarda olayı güzel ifadelerle benimsediğini açıklıyor , bu bence hoş . Birde Mustafa İzzet olayı vardı biliyorsunuz , Evet Türk kökenli bir oyuncuydu ama Marco kadar, hatta hiç Türkçe konuşamıyordu . Ya da 2-3 kuşak Almaya da yetişmiş oyuncularımızın varlığı , onları Ulusal takımlarda oynatarak başarılarıyla gurur duyuyorsak ve de bunun karşılığı MARCO'ya karşıysak , burada bir zihniyet sorunu çıkar ortaya ki o da kişisel olarak benim asla benizseyeceğim bir durum değildir.

Şu örnekler de veriliyor , Fransızlar , Almanlar, Hollandalılar . Evet doğrudur , bu o ülkelerde de çok tartışılmıştır ama tartışmaların ardında bir zihniyet sorunu ortaya çıkar. Fransızlar o kupayla birlikte belkide ülke içinde tehlikeli noktalara taşınabilecek bir zihniyet sorununu(ırkçılığı) yumuşattılar göçmenleri ve varoşları daha farklı bir gözle algıladırlar , yani bu durum belliki onlara sosyal anlamda da önemli katkılar sağladı , hem bu sporun ruhuna da uygun birşeydi.

Dolayısıyla ben özellikle altını çiziyorum, eğer gerek sporcu, gerekse hiçbirşey olmayan bir insan , kendini yaşadığı yere ait, oranın bir parçası olarak hissediyor ve ait olduğu yere yapabileceğinin en iyisi şeklinde katkı sağlamak istiyorsa buna şapka çıkarır, bundan mutluluk duyarım . Bu yüzden Elvan'ın son şampiyonada yaptığı şeyi tam buna benzer , çok önemli birşey olduğunu düşünüyor ve buna inanıyorum . Yoksa Hamza'nın yerine 1 Milyon Dolar verip Mısırlıyı Türkiye adına güreştirmek değil bahsettiğim şey . ( Naim olayı da burada akıllara gelebilir .) . Marco Mehmet Aurelio bu ülkeye 4 arkadaşıyla beraber geldiği gün Brezilyanın dünyanın çeşitli yerlerinde oynayan 10 bin oyuncusundan biriydi ve isimsizdi . Bu ülkede geçirdiği günler Onu hergeçen gün büyüttü , bunu sadece Marco kendi yapmadı , bu ülkenin de bunda önemli katkısı vardı . Zaten böyle bir başarı için, devamlılık için orayı mutlaka sevmek ve benimsemek gerekirdi ( Diğer 3'ü çoktan terki-diyar eylediler, isimlerini bile hatırlamadan , birçokları gibi... ) . O da bunu başranlardan oldu . Türkçe konuşmayı öğrendi , hala Türkçe konuşamayan(!)bu ülke vatandaşı Türk oyuncular olduğunu da unutmayalım bu arada.

Lafı uzatmaya gerek yok , olayı bir de bu açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum . Yoksa konu kişinin Marco mı Jaba mı , Nobre mi , Mondragon mu olduğunun önemi yok . Önemli olan o insanın olayı nasıl benimsediği hissettiği yaşadığı ve isteğidir . Bir kişi bunu istiyorsa buna kimse engel olmamalıdır . Aidiyet hakkı teslim edilmelidir. Ondan sonrası diğerlerine kalmıştır , ister ona bu şansı verirler ister vermezler orası onlara kalmıştır. Orası da Mehmet Marco Aurelio'yu ilgilendirmez . Deniz Uygar'ı da , Datcu'yu da ... vs
Geronimo Yalnızkartal

1 Comments:

Anonymous Adsız said...

Şunlarıda eklemek gerekir;Bugün birçok insan kapağı yurt dışına atma , green kart gibi kuralı lotaryalarla renkli rüyalar kurmakta , o ülkelere gidip" yırtma" derdindedirler . Bu konuları tartışırken samimi ve düşünerek konuşmak en doğru olandır.

Şunuda eklemeyi bir fotbolsever olarak doğru buluyorum . Konu eğer futbol ise uyruğa geçmeyi takımlarda ki yabancı sayısından kontenjan açmak için bir hülle olarak yapmamak , gerçekten ciddi kriterlerle ilgili kişi ya da oyuncunun bu ülkeye uyumu vatandaşlığı istemesi ve ülkeye eğer uygun görülürse uluslararası düzeyde katkı sağlayabilecek " milli olabilme" vasıflarını taşıyan oyuncuların olabilmesi olmalıdır.

Birde bu konuyla ülgli bugünkü basın toplantısından Fatih terim ve Mehmet Marco Aurelio'nun şu açıklamalarınıda bu yazıya ek olarak paylaşmak isterim , bence son derece yerine oturmuş sağlam açıklamalar . Fatih Terim'i de Aurelio'yu da tebirk ederim. Basının gazına gelmeyeceklerini gösterdikleri için.

Fatih Terim: ''Herkes fikrini söyleyecektir. Herhalde bu konuda bu kadar özgür ülke de yoktur. Ben '70 milyondan 70 futbolcu çıkarırım' dedim. Mehmet Aurelio da bu 70 milyondan biri şu anda ... Biz emek vermiş, normal hakkını kullanmış ve 70 milyondan biri olmuş bir oyuncuyu, bizden biri olarak gördüğümüz için bu kararı aldık. Bakış açımızı değiştireceğiz. Biz o olgunluktayız... Türk olmasına sevindiğimi ifade ettim. Çok daha önceden bana bu durum sorulduğunda, 'Benim ülke vatandaşlığımı seçmiş birine saygı duyarım ve gerekeni yaparım' demiştim.''

Aurelio: ''İnşallah Lüksemburg maçında da başarılı olup galip geleceğiz. Türkiye'ye 4 arkadaş gelmiştik ve yalnızca ben kaldım. Çocuğum da İstanbul'da doğdu. Ailece burada olmaktan mutluyuz. Kampa geldiğim andan itibaren ise herkes bana moral verdi. Dün kampa katıldım ve şimdi çok daha rahatım''

1:01 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home